Aydınlığa ulaşmaya çalışan sinir hücreleri içinde, dallanarak köknar olmuş boşluğun insana dönüşmüş hali olan bizler adeta bir koşu bandı misali, geleceğe doğru mu koşuyoruz yoksa tersine giden bir nehir misali gibi mi ilerliyoruz?
Bana kalırsa çalışmayan bir koşu bandında koşuyoruz bazen yürüyüp bazen geriye doğru sıçrıyoruz. Ancak çalışmayan makine de yön belirlemek oldukça zor olabilir. Eğer makine çalışırsa neye gideceğini bilir ve gereksiz efor sarf etmeyiz. Soru: Kim çalıştıracak bu makineyi? Kim fişe takacak? Kim basacak START düğmesine? Aslında banda çıkan kişi bu makinenin çalışması gerektiğini bilmektedir ancak neden ve ısrarla çalıştırmamaktadır? Ve onu gören kitle de öndeki gibi taklit yapmaktan öteye geçememektedir.
Koşu bandı misali beyinde aynı şekilde çalışır. Düğmesine basmaz isen sürekli ileri geri gitmeye çalışır. Ah keşke ileri geri de gitse yine en azından hareket var derim ancak sadece yerinde durur. Beyin asla kendini çalıştırmaz. Onun keyfi yerinde, çalışırsa yorulacak ne gerek var deme 🙂
Koşu bandı aslında çok da iyi bir şey değil. Gelen geçen üzerine binip starta basarak başlıyor hareketine. Beyinin sistemi biraz aynı da olsa çok farklı. Bizim beynimize herkes gelip binmiyor yöneten tek bir kişi var (mı)? Boşluk kitlesinin oluşturduğu topluma bakacak olursak beyinlerine binen binlerce diğer boşluk kitlesi var ve böylelikle sahipsiz beyinler ortaya çıkarak ilerleme devam etmektedir- geriye ya da ileriye- Ancak ve ancak burada kimsenin göremediği en kilit ve en tehlikeli olan diğer kitleler devreye girmektedir. Boşluk olan kesim bellidir, herkes fark edebilir ancak bununla beraber kişi kendini unutur ve başkasının beyni olmaya başlar. Yani boşluk takımından daha bela olan kitlede bunları eleştiren kitle. Bunların içine istediğinizi ekleyin (muhalefet, sanatçılar, tarikatlar, STK’lar, güvenlik güçleri, adalet sağlayıcılar vb.).
Maslov’un ihtiyaçlar hiyerarşisi gibi bu kitleleri de bir piramit yapmak isteseydim en alta boşluk ve cahiller takımını koyardım ki bana göre en altta olması gereken gereksizler ordusu zararsız boşluklar. Tabi ki bu düşünce oldukça eleştireldir. Toplumdaki genel kanı özellikle bu kesimin insanları perişan ettiği ve eğitilmez olduğudur. Ancak bana göre yalakalığı iliklerine kadar hisseden avam takımından başka bir şey değildirler. Bunlardan daha tehlikesi ise herkesin korktuğu bu kesimin okumuş ve ağzı çok yapan tarafıdır. Bu kesim ise bana göre liberallikleri içinde sekülerleşerek yok olan sinirsiz hücrelerdir. Onlar konuştukça en alttaki boşluk cahil kitlesi etkilenmez. Aaaa ulan bu adam da okumuş ne diyor demez, zaten bunu anlayamazda kapasitesiz bir koşu bandı o. Bunu az okumuşuz piramidin üst kısımları anlar. Ve bence onların beyni de boşluk kitlesi ile aynıdır. Güzel konuşan herkesi dinlerler ve kitlesel olarak ilerlerler. Eskiden olsa cahili yönetmek çok kolay derdim ancak şimdi okumuşu kontrol etmek en kolayı.
İnsanlık kilidi kırılmış kalplerinin içinde sadece birbirlerinin kuyruğu olarak yaşıyor. Duygunun olmadığı, karanlıktan aydınlığı aramaya çalışan kalitenin yerlerde karaktersizliğin yıldızlarda olduğu burjuva, ploteryayı etkisi altına aldığını sanarak EGO’ları içinde patlamadan devam ettiğini sanıyor. Psikanalizin babası Sigmund derki “insan eğer id, ego ve süper egoyu dengede yaşarsa sağlıklı bir hayat sürer.” Detaylı olan bu kavramlara kısaca bakmak gerekirse id doğumda ortaya çıkar sonra yerini ego (daha çok kişiliğin gerçekle ilişkilendirilen kısmı) alır ve son evre süper ego dur. Süper ego 5 yaşlarında oluşabilir ve içerisinde Ego ideali ve Vicdan vardır. Bu konular çok daha detaylıdır ancak genel olarak durum budur.
Bunu ülkemiz nezdinde değerlendirecek olursam doğumdan itibaren demokrasinin olmadığı kan ve gözyaşı içinde boğulan bebek id olmadan adeta bir it gibi yaşayarak gelişmeyen kişiliği ile toplumun dayattığı egosuyla büyümeye devam ederken gelişmemiş egosu ve hiç olmayan vicdanı ile süper egoyu ortaya çıkarmaktadır. Sonuca baktığında kişinin bu duyguları suyun içine atılmış 3 mürekkep gibidir. Hiçbir şeye yaramaz ve en önemlisi asla ayrıştırılamaz. Peki bunu ülkemizde genellemek doğru mu? Ben genelliyorum sizi bilemem. Vicdanın olmadığı bir toplumdaki bireyler benim için adeta, insanların rüyalarında gördüğü mahlukat, varlıkların insan sureti almış halidir. Aslında mürekkep örneği oldukça gerçek. Bu üç karakterini insanların pis kanlarında kaynaştığını ve ayrışamadığını düşünün.
Özgür ve Ağır yazılarım devam edecektir…
Takipte kalın 🙂
2019
Ekşimiş dünyanın yeni popüler yüzü, karşınızdaaaa: GRETA THUNBERG.
Neresinden başlayayım bilemiyorum ama bana çok anlamsız gelen bir olay bu kız, bütünüyle yaptıklarının hepsi. İklim, aktivizm, kongreler vs ama çok fazla eleştiri noktası olduğunu düşünüyorum. Şimdi buna, kardeş sen hayırdır iklimde bu kadar şey yaptı, en kritik yerlerde konuşma yaptı vs. diyebilirsiniz. Peki sen ne biliyorsun yaptıkları ile ilgili sayıları, oranları, istatistikleri vs. hiçbir şey. Yıllarca politikacılar, bilim adamları ağladı, zırladı, kıvrandı ama dinlenmedi. En son İsveçli bir çocuğa düştük. Acaba başka bir yüz olsa aynı tepkiler olabilir miydi? Bu İsveçli ergen piyasa çıktığından (çıkartıldığından) beri takip ediyorum. Tabi insanlar sadece How dare you? ve Trump dalgalarıyla biliyor. Peki kaç kişi bunun Dünyadaki tüm talk showlara çıktığını tüm dergilere çıktığını. Aklınıza gelecek her yerde olduğunu biliyor. Bana göre ultra samimiyetsiz, boşluk, itici ve verimsiz bir kişi. Keşke bu samimiyetini dünyanın her yerinde suratını graffiti yapan kişilere, atmosfere yaydıkları gaz, boya, zehir için eleştirseydi.
Acaba ucuz toplum Dünya’nın en meşhur, en klas, herkesin ana dil gibi İngilizce konuşulan ülkesi olan İsveç’ten gelen bu kızın yerine, Orta Doğu ve Afrika’dan kaosun içinden sıkıntıyı iliklerine kadar hissetmiş bir yaşıtının gelip orada konuşmasını ne kadar yeğlerdi ve takipçisi olurdu. Yani acı ve zulüm çeken yaşıtları da bir gün EU ve UN saflarında bu ergen ile beraber olursa belki biraz rahatlar ve eleştirimin dozajını azaltabilirim.
Aslında bu olayın sosyolojik ve psikolojik arka planına bakmak lazım. İnsanların tam anlamıyla görmek istediği bir tablo bu. Çünkü fizyolojik ve psikolojik olarak insan ve toplum yapısı düşene yardım etmez, ki düşen insan pistir, gereksizdir; bir tekme de ondan gelir. Yani eli ayağı düzgün İsveç’ten gelen bu kız herkes için de cool seçimdir. Bunun ben en temeline inmek istiyorum. HAK, HUKUK, ADALET ve en önemlisi EŞİTLİK yok. Kimse aynı haklarda ve eşit platformlarda yarışmıyor.
Öncelikle sen ABD’den dünyaya sesleniyorsun, senin gerçekten iliklerine kadar fiziksel olarak acı çeken yaşıtların orta doğudan sesleniyor ve sesleri bir adım ilerlemiyor. Ama hepsi diyordur bende olsam orda konuşurum. Konuşursun ama hangi dilde acaba? Dinin ne? Dilin ne? vs. vs. Toplumda kabul alman için bazı gereklilikler vardır işte onlar sende yok ve sen sadece kaderindeki coğrafya da ağlayarak öleceksin. İşte toplum ve bize denilen bu. Burada birçok eşitsizlik var en önemlisi eğitimde fırsat eşitsizliği. Yani gerçekten tiraji komik bu olaylar.
Eğitimde benim kanımca asla ve asla fırsat eşitliği yoktur. Bunun altında binlerce etken var. Cinsiyet, dil, din, ırk, coğrafya, ekonomi, ten rengine, tipine her şeyine kadar neler neler. Eşit haklarda gelişmemiş toplum 16 yaşındaki bir kızın köpeği olmayı yeğliyor. Ergen kızımız demiş; cadılar bayramı kostümüne gerek yok duruşum yeter. Aynen canım varlığın titretiyor zaten vizyonsuz toplumu. İki tarafta ezik ve sakıncalı. Destekleyen toplum vicdanını, zavallılığını bastırıyor, ergenimiz de aslında toplumun maşası oluyor. İklim, iklimde kardeşim kapitalizmin köpeği olmuşsun ve sosyal medyayı üstüne yapacaksın yakında. Tabi derin yapı olarak bakacak olursak da İsveç’te, güzel bir proje ve kampanya ile şeklini koymuş. Aynen kardeş sen Kuzey’sin, İskandinav’sın, babasın, kralsın. Senin ülkendeki 16 yaşındaki bebe bile topluma yön veriyor yani bu yaşta bunu yapıyorsa ooo siz mükemmelsiniz. Kuzey ülkeleri ve insanı hakkında tamamen ayrı bir yazı yazacağım.
Kızımızın kısaca ailesine de bakacak olursak annesi, babası ve küçük kardeşi baya saygın ve ünlü kişiler. Babası aktör-yazar, annesi opera sanatçısı. Gayet ünlü, entel ve zenginler. Buradan da çok ders çıkarılabilirr. Her neyse bu popüler kültürün maşası kızımız şimdilerde her yerde boy gösteriyor. Geçenlerde Leonardo Di Capri ile de görüştü vs. O zaman ben soruyorum. Mesela Türkiye’yi de BM’ye şikayet ettin o zaman git show yapacağına Türk iklim yetkilileriyle (varsa tabi) görüş. Ya da Afrika’da yaşa kardeşim. Adamlar su bulamıyor. Al sana iklim olayı mis gibi. Konuşmasında diyor yok ben şu anda okulda olacaktım da burada ne işim var nasıl cüret ettiniz. Kardeşim ABD vize istemiyor sizden, kamuoyu oluşturdun ve gittin. Keşke ben okula gitmesem de derdimi anlatsam oralarda. Kızın önünden Trump geçiyor artist artist bakıyor. Olaya bak, kafaya bak. Sen, ben okulda olmam gerekiyordu burda değil dersen ‘yahu ne diyorsun sen kardeşim’ derler adama. Valla soytarılık ya. Ben dinlerken delirdim valla. Arkadaş, burada olmamam gerekiyordu diyor, dediği yer BM sanki yoldan geçerken geçti. Tabi bu nokta da BM ve AB’ye de iyi ekmek çıktı.
Ben bu eleştirilerin yanında şunu gördüm, kendime söyledim ve kızdım. Özellikle kendini geliştirmiş arkadaşlarımdan ve akademi camiasında göremedim şu bakış açısını: İyi yönlerini de gördüm dedim yine helal olsun vs vs.. Greta Thunberg kızımız dünyaya ayar verecek şekilde İngilizce konuşuyor ve toplum önünde değil dünya önünde konuşacak özgüven, cesareti var. 10m nüfusu olan bir ülkeden çıkmış ve şu yaştaki fonksiyonlara bak. Hemen kendi ülkemin çocuğuna baktım ve çok üzüldüm. İngilizceyi bırak 16 yaşında kendi dilini kullanamıyor ki şu anda 16 yaşında olan çocuklar 16 yıldır aynı kişi tarafından yönetiliyor. Eğitim, ekonomi, siyaset, politika, hukuk zerre bilgisi yok. Şu isimleri bilmez belki. Velisine desen aman ne işi olsun küçük çocuk bunlarla diye. Ama yaşıtları Dünya’ya ders veriyor falan filan. Aslında olay bu İsveç kızı da değil, olaylar çok derin ve anlaşılması da bir o kadar kolay. Ama bakmak ve görmek lazım.
Belki de zoruma gidiyor hep bu ülkelerin iyi olması ve topluma iyi insan çıkarmaları. Adeta toplumun eksik parçalarını dünyanın suratına tokat gibi vurarak. Evet sonuna kadar hak ediyorlar. Kendime diyorum ben bunları düzeltemeyebilirim ama devlet, ülke, liderler değil aslında toplum bunu istemiyor. Herkes hak ettiği hayatı yaşar, çekilen her şeyi bu halk kendi üretti. Hiç bir şey için çok geç, baya da geç aileler şimdiden ağlamalı ve feryat etmeli. Onarılması yıllar alan bir nesil yetiştirdik. Vebali hepimizin boynuna. Herkes pay çıkartmalı.
Bu arada Greta Thunberg, Time Dergisi tarafından “Person of the Year Time” seçildi.
Son olarak güzel ülkemin temiz çocuğunun 2008 yılında yaptığı isyanı ve bu soytarının kıyaslama videosunu paylaşacağım. Bununla beraber olayı anlarsınız umarım.
https://www.youtube.com/watch?time_continue=3&v=wbvY-TBP70U&feature=emb_title
2020
Neden insanlar fareye benzer acaba? Sevimlisi de vardır, şapşalı da tehlikeli olanı da hatta lağımlarda pisliğin içinde yaşayanları da. Hangi türünü insanlara atfederek yorumlarız acaba? Pratikte lağımların en karanlık noktalarında sevimli fare görünümü altında yaşayanlar, teoride de lağım faresi olarak adlandırılan insan kılıkları mı acaba?
Pislik her yerde pislik. Sürekli bir huzursuzluk içinde yer bitirir adamı. Fareleri tarihte her alanda kullanmışlar. İlk çağlarda işkence yöntemi olarak suçlunun göbeğine demir kap içinde koyarlarmış sonra da kaba ateş verirlermiş, ateşten kuduran fare kişinin iç organlarını yiyerek kaçış yolu ararmış tabi kişi ölmediği için dehşet verici bir olay haline dönüşürmüş. Bu sadece bir örnek, daha hangi alanlarda kullanılıyorlar Allah bilir. İnsan genetiğine çok yakın olmasındandır ki her türlü deneylerde de onu kullanırlar, hatta Rusya’da hayvan haklarına saygıdan dolayı heykeli bile yapılmıştır bu hayvanın. Fare deyince çoğu insanın aklına Splinter usta da gelebilir tabi. Biraz oturaklığı da vardır farenin ayrıca farenin hem tiksinç oluşundan hem de otoriter oluşundan uzak durur insan. Sevimli olsa bile dokunmak istemez. Pige domuzları da hamsterlara oldukça benzer görünüme sahiptir. Fareler gerçekten Tom ve Jerry efsanesinden Mickey Mouse’a kadar animasyonlarda da kullanılmıştır. Hatta uzak doğuda canlısından pişmişine kadar her türlü de yenildiği defalarca gözümüzün önünden gerek sosyal medyada bir post olarak gerek ise haberlerde ilgi çekici alanlarda “genel kültür” bilgisi olarak geçmiştir. Teknolojide bile fare olmasa PC kullanamıyoruz. Demek ki faresiz bir hayat düşünmek imkansızmış ki, yaratılışta da her şeyin sebepler katında yerini aldığını görmekteyiz. Aslında dolaylı olarak ve direkt olarak sızmış hayatımıza.
İşte şimdi daha da iyi anladım ki insan farenin ta kendisiymiş! Benim yazmak istediğim prenses olan minnoş gözüken farelerin, lağım faresinden nasıl daha da çirkin oldukları aslında. Çevremizde her gün gördüğümüz insanların içi lağımdan kokuşmuş aslında ve yavaş yavaş bu kokuşmuşluğun insanların suratlarına vuruşunu izleriz, tabi bu önce gözlerden başlar dolayısıyla da bakışlardan…
Bu tip insanlar aciz ve onursuzdur, çünkü kötülüğünü ve omurgasını dışına dahi vuramaz ama gel gör ki suçlu da garibim lağım fareleri olur. Aslında kalbi yumuşaktır tipten ve ortamdan kaybeder, diğeri de kazanır. Aslında öyle bir konu ki okuduğunda artık nasıl bir ortam da ve aidiyet altında yaşıyorsun bilemem ama istediğin kişiye ve ortama uyarlayabilirsin.
Evet iyi biliyorum ki kafanda şimşekler çakıyor ve hemen zaten durumu konumlandırabiliyorsun.
Fare olmaktan kaçamazsın be kardeşim. Sadece yaşamak için seçenekler var. Her şeyden önce insan da olma önce ama önce kesinlikle canlı ol ve belirti göstermekten korkma, 3 kuruşluk dünyada geceleri vicdanın ile gevşeyerek uyu çok mu zor?
Hangi fare olacağını seçmek tamamen sana kalmış. İster lağımlarda yaşa ister zengin bir evin hamsterı ol, ister bir Çinlinin midesine gidecek olan ol! Ama ne olursan ol dışınla da içinle de o olduğun fare ol. Bazen tabi aksilikler çıkar bu varoluşta,amacın Jerry gibi ünlü, şekil, güçlü olmak olabilir. Bunun uğrunda çalışarak ve koşarak gittiğin yolda biri alır seni kızartır yer hiç bir şeyin önemi de kalmaz. Jerry olursan da bir gün öleceksin. Ölüm de bu kadar kapında işte en azından şu dünyayı kalite ve karakter ile yaşa da Jerry gibi analım seni.
Valla beni soracak olursanız ben şekilci adamım 🙂 Ömrü İsviçreli bilim adamlarında geçmiş, üzerinde her türlü deneyi görmüş beyaz bir minnoş bir fare olmak isterdim. En azından uğrana savaştığım yolda gideyim, nasıl olsa öleceğim en azından benden sonrası için yarar sağlayacak bir ölümüm olsun isterim 🙂
2020